12- Yukarda yazılı olduğu üzere imanın temelini teşkil eden altı şart vardır.
Bunlardan birincisi Yüce Allah'a iman etmektir. Şöyle ki: "Allah Tealâ (Yüce
Allah) diye ismini andığımız şanı büyük olan Yaratıcı vardır. Eşi ve benzeri
olmayan o varlık bütün kemal sıfatları ile vasıflanmıştır. Bütün noksanlıklardan
beri (münezzeh) dir. Bütün âlemleri yoktan var eden O'dur. O'nun kudret ve
büyüklüğüne denk hiçbir şey yoktur. Bizleri ve bizim gördüklerimizle
görmediğimiz sayısız âlemleri yaratan, yetiştirip besleyen ancak O'dur.
Yüce
Allah'ın "Rahman, Rahim, Halık, Rezzak, Hakîm, Rabb, Mübdî, Azîz, Gaffar,
Tevvab, Hak" gibi daha birçok mübarek isimleri ve büyük sıfatları vardır.
Özellikle Vücud (Varlık) sıfatı vardır. Bundan başka mübarek sıfatları iki kısma
ayrılır. Bir kısmı Selbi Sıfatlar'dır ki, Kıdem, Beka, Havadise Muhalefet (hiç
bir yaratığa benzer olmamak), Kıyam Bizatihi (varlığı kendiliğinden oluş),
Vahdaniyet (ortağı olmamak) sıfatlarından ibaret olmak üzere beştir.
Diğer
kısmı da Sübut Sıfatları dır ki, bunlar Hayat, İlim, İrade, Kudret, Semi, Basar,
Kelâm, Tekvîn sıfatları olmak üzere sekizdir. Bu sıfatların hepsine birden
"Kemal Sıfatları" denir.
İşte biz, böyle kemal sıfatları ile vasıflı bulunan
şanı yüce bir Allah'a ve O'nun bu büyük sıfatlarına iman ederiz. Bu büyük
sıfatlarla ilgili biraz bilgi vereceğiz.
13- Vücud: Allah Tealâ'nın varlığı
demektir. Allah Teala'nın varlığı hakdır ve en büyük varlık O'na mahsustur.
O'nun varlığı, yarattığı şeyler bakımından yaratıkların hepsinden daha açık ve
zahirdir. Çünkü Yüce Allah olmasaydı, hiç bir şey olmazdı. Gerek bizim
varlığımız ve gerekse herhangi bir şeyin varlığı Yüce Allah'ın varlığına birer
şahiddir.
Biliyoruz ki, bu alemde hiçbir şey kendiliğinden var olacak bir
durumda değildir. Bunlardan hiç biri ne kendi kendine var olabilir, ne de kendi
kendine yok olabilir. Başka bir deyişle, hiç bir şey kendi kendine yokluktan
varlığa gelemez. Varlıkdan da yokluğa gidemez. Hiçbir yaratık da ne bir zerreyi
var edebilir, ne de onu yok edebilir. İçinde yaşadığımız bu dünya ile beraber
sonsuz alemler meydana gelmiş, birbiri ardınca vücuda gelip devam etmektedir.
Nice şeyler de varken yok olmuştur.
İşte bütün bunları yokluktan var eden ve
sonra yok eden, kuvvet ve hikmet sahibi Yüce bir yaratıcının varlığından asla
şübhe edilemez.
14- Yüce Allah'ın varlığını isbat için Kelam (Akaid) ilminde
felsefe kitablarında pek çok delil yazılıdır. Bunlardan bir kısmını "Muvazzah
İlm-i Kelam Dersleri" adındaki eserimizde açıklamış bulunuyoruz. Şimdi
burada:
"Şübhe yok ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün
değişmesinde akıl sahibleri için (Allah'ın varlığını, kudret ve azametini
gösteren) büyük işaretler vardır." (Ali İmran: 190) ayetini okuyup yüksek
anlamını düşünmek yeterlidir.
Bu ayet-i kerîme güzelce düşünülürse, Yüce
Allah'ın varlığına, kuvvet ve kudretinin büyüklüğüne dair sayısız deliller
önümüze çıkar. Bizim bu eserimiz onları açıklamaya yeterli değildir. Ancak
astronomi, kozmoğrafya, biyoloji, kimya, ruhiyat (psikoloji) ve anatomi gibi
ilimlerin verdiği bilgileri göz önüne getirenler, bu ayet-i kerîmenin işaret
ettiği delillere pek güzel akıl erdirebilirler. Her sağduyu sahibi insan
düşündükçe, Yüce Allah'ın varlığını kabule mecbur olur.
İşte yukarda Türkçe
anlamını verdiğimiz ayet-i kerîme, bu gerçekleri haber veriyor ve bizi uyarıyor.
Bundan sonra gelen:
"Akıl ve anlayış sahibleri o kimselerdir ki, ayakta iken,
otururken, yanları üzere yatarken (her hallerinde) Allah'ı anarlar; göklerin ve
yerin yaratılışı üzerinde düşünürler (ve derler): Ey Rabbimiz! Sen bunları
boşuna yaratmadın. (Boşuna bir şey yaratmaktan) sen münezzehsin. Bizi ateş
azabından koru." anlamındaki ayet-i kerime, gerçek anlayış ve akıl sahibi kimler
olduğunu bize bildiriyor.
Bütün bu ayetler, İslam dininde aklın ve düşüncenin
ne kadar büyük önem taşıdığını da bize göstermiş oluyor. Bir hadisi şerifde
de:
"Düşünce gibi bir ibadet yoktur." buyurulmuştur.
Gerçekten İslam
dininde aklın ve düşüncenin büyük yeri vardır. İslam dini tamamen akla ve
hikmete uygundur. Muhakeme ve eleştirme, onun hak ölçülerini değiştiremez.
İslamiyet düşünen insanların dinidir.
İşte akıllı insanlar o kimselerdir ki,
gökleri, arzı, gece ve gündüzleri, göklerde parıldayan ve her biri güneşten
binlerce defa daha büyük yıldızların ihtişamını düşünürler, yeryüzündeki sayısız
canlı ve cansız yaratıkları göz önüne alırlar. Hoş gündüzlerin, sakin gecelerin
ne kadar sağlam bir düzen ve ölçü içinde yaratılış kanununa uyarak birbirini
kovalayıp durduklarını düşünürler. İbret bakışları ile yapılan böyle düşünceler
sonunda, bu aleme bu düzen ve ölçüyü vermiş olan Yüce Allah'ın kudret ve
azametini insanlar isteyerek ve teslimiyetle kabule mecbur olurlar.
Hatta
böyle büyük varlıkları değil, bir zerreden küçük olduğu halde büyük bir duygu
ile hayat ve görevini sürdürmeye çalışan bir mikrobu, yine bir zerreden küçük
olduğu halde başlıbaşına bir kuvvet hazinesi olan bir atomcuğu düşünmek bile,
gerçek akıl sahibi bir insan için Allah'ın yüce kudret ve hikmetini tasdik
etmeye yeterlidir.
Büyük bir nizam ve intizam içinde yaratılan bütün bu güzel
ve acaib varlıklar rasgele mi olmuştur? Bunlar bilgi ve hikmetten yoksun olan
yahut hayal edilen bir tabiatın eseri midir? Asla böyle yanlış bir hükme hiçbir
akıl sahibi varamaz.
15- Yine tekrar ederek diyoruz ki, Yüce Allah'ın
varlığını ve büyüklüğünü anlamak ve kabul etmek için, bundan önceki maddede
anlamını yazdığımız ayet-i kerîmeyi güzelce düşünmek yeterlidir. Bunun içindir
ki, Peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur: "Yazıklar olsun o kimseye ki, bu
ayeti okumuş da üzerinde düşünmemiştir."
16- Kadim: Ezeliyyet, evveli
olmamaktır. Evveli olmayana Kadim denir. Sonradan meydana gelene de Hâdis denir.
Allahü Teala Kıdem sıfatı ile vasıflanmıştır. Çünkü Allah ezelîdir, kadîmdir,
varlığının başlangıcı yoktur. O'ndan önce yokluk geçmemiştir. O'nun varlığı
yanında milyonlarca seneler bir saniye bile sayılmaz. Yine gördüğümüz alemler,
milyarlarca seneden beri mevcut bulunsa, yine Yüce Allah'ın ezeliliği yanında
bir saniyelik bir hayata sahib sayılmaz.
Allah Kadîmdir, sonradan var olan
şey Allah olamaz. Yüce Allah'dan başka ne varsa bunların hepsi hâdistir
(sonradan olmuşlardır.) Bunlar Allah'ın kudreti ile yaratılmışlardır. Artık
şübhe yoktur ki, yaratılanlar yaratana mahsus Kadîm sıfatını taşıyamazlar. Onun
ezelî varlığı ile beraber hiçbir şey yoktur, alemler sonradan
yaratılmıştır.
17- Beka: Ebediyet, sonu bulunmamak sıfatıdır. Sonu olana
"Fânî", sonu olmayana da "Bâki" denir.
Yüce Allah Beka sıfatı ile
vasıflanmıştır; çünkü ebedidir, bakîdir, varlığının sonu yoktur. O'nun yok
olacağı bir zaman düşünülemez. Sonradan meydana gelen bütün varlıklar, Allah'ın
kudreti ile meydana gelmişlerdir. Yine Allah'ın kudreti ile yok olurlar, yine
var olurlar ve binlerce değişikliklere uğrayabilirler. Fakat Yüce Allah
Bakî'dir, değişiklikten ve yok olmaktan beridir. Çünkü O, başkasının kudret
eseri değildir ki, onun kudreti ile yokluğa gitsin veya değişikliğe uğrasın.
Aksine bütün varlıklar O'nun kudretinin birer eseridir. Onun için Yüce Allah'ın
şanında yokluk ve değişiklik nasıl düşünülebilir. Her şey yok olmaya mahkumdur;
ancak azamet ve ikram sahibi Allah'ın varlığı kalıcı ve süreklidir.
18-
Havadise Muhalefet: Sonradan var olmuş şeylerden ayrı olmak sıfatıdır. Yüce
Allah havadise (sonradan var olan şeylere) aykırı ve muhalif bulunmak sıfatı ile
vasıflanmıştır. Çünkü Allahü Teala yaratılmış şeylerden hiçbirine hiçbir yönden
benzemez, hepsine muhaliftir. Hatırlara gelen her şeyden Allahü Teala mutlak
surette başkadır.
Mükevvenat ve mümkünat (yaratılan ve yaratılabilen)
dediğimiz şeyler değişirler, başkalaşırlar, birbirine benzeyebilirler ve sonunda
yok olurlar. Bütün bu ölümlü varlıklar, her hal ve şekilleri ile asla Allah'a
benzemezler. Hiç birinde İlah ve Mabud olma sıfatlarından en küçük biri bile
bulunmaz. Hiç yaratılan, yokluğa mahkum olan aciz şeyler, yok olmaktan beri
bulunan yaratıcı Yüce Allah'a benzeyebilir mi? Hiç sonradan meydana gelmiş bir
nesne Kadîm olan hikmet sahibi Allah'a ortak olabilir mi? Böyle sapık bir
düşünceye kapılanlar, kendi ölümlü varlıklarını İlah olmaya yükselterek Allah'ın
yüce varlığını da, kendi değersiz varlıkları derecesine düşürmeye varacak kadar
küstahlıkta bulunuyorlar.
İnsanların ve diğer yaratıkların birçok ihtiyaçları
vardır. Bunlar mekana, zamana, yeyip içmeye, gezip dolaşmaya, doğmaya, doğurmaya
ve benzeri hallere muhtaçtırlar. Allah ise, bütün bunlardan beridir. O'nun Arş
ve Kürsî'si, yedi kat sema denilen daha nice alemleri vardır. Fakat o, bunlardan
hiç birine muhtaç değildir. Bunlar yok iken O, yine vardı.
Başkasına muhtaç
olan ve yaratıkların ölümlü vasıfları ile vasıflanan bir insan İlah olamaz. Yüce
dinimiz bu gibi yanlış düşüncelerden ve inançlardan kesin surette bizleri
yasaklamıştır. (Allah'ın benzeri hiç bir şey yoktur; O, her söyleneni işitendir,
her yapılanı görendir.)
19- Kıyam Bizatihi: Varlığı ve durması kendi zatıyla
olmak manasında bir sıfattır. Bu sıfat da Yüce Allah'a mahsustur. Öyle ki, Hak
Teala'nin ezelî ve ebedî olan varlığı kendi zatıyla kaimdir. Kendi varlığı
mukaddes zatının gereğidir, asla başkasından değildir. Bunun için Allahü
Teala'ya Vacibü'l-Vücud (varlığı kendinden dolayı gerekli) denilir. O'nun
varlığı, başka bir var edene muhtaç olmaktan beridir. Allah'ı var eden bir
varlık olsaydı, o zaman var eden o varlık Allah olurdu. Onun için "Allah'ı kim
yarattı?" diye sorulmaz; çünkü O, kendiliğinden vardır, kadîmdir. Başkasının var
etmesine muhtaç değildir. Eğer böyle olmasaydı, ne kainat bulunurdu, ne de başka
bir şey... Bu gerçek kabul edilmeyince, içinde yaşadığımız alemin varlığını izah
etmeye imkan kalmaz. Allah'dan başka var olan (mümkünat dediğimiz) şeyler ise,
hem var olmaya, hem de yok olmaya bağlı oldukları için, bir var ediciye
muhtaçtırlar.
Sonuç olarak denilir ki, Yüce Allah'ı var eden bir varlık
düşünülemez ve O'ndan başka bir yaratıcı varlık da olamaz. "Allah'dan başka bir
yaratıcı olur mu?"
20- Vahdaniyet: Birlik, yalnız başına olmak, benzeri
olmamak; çoğalmaktan, parçalara ayrılmaktan ve eksilmekten beri bulunmak gibi
manaları ifade eden bir sıfattır. Bu sıfatları taşıyana "Vahid" denir ki,
gerçekte var olan, parçalara bölünmekten ve cüzlerin bir araya gelerek
toplanmasından beri bulunan zat demektir. Bu sıfat da Yüce Allah'a mahsustur.
Onun için denir ki, Yüce Allah zatında, ulûhiyetinde, mabudiyetinde ve diğer
bütün sıfatlannda birdir. Ortaktan, eşi ve benzeri bulunmaktan beridir.
Kendisinde artmak, eksilmek, cüzlere ayrılmak, başka şeylerle birleşmek gibi
haller asla bulunmaz.
Allahü Teala her yönü ile birdir. Nasıl düşünülürse
düşünülsün, sağduyulu bir insan, anlayış ve hikmet sahibi bir kimse Allah'tan
başka bir İlah bulunduğuna inanamaz. Başkasının İlah ve Mabud olma imkanına yer
veremez. İki ve daha çok ilahın bulunamayacağı kesin delillerle sabit
bulunmaktadır. Şu gördüğümüz kainatın varlığı, onun devamı ve intizamı hep
Allahü Teala'nın birliğine şahiddir.
Yüce Allah ulûhiyetinde, zatında ve
mabudiyyetinde bir olduğu gibi, yaratıcı olmasında da birdir. Yaratılmaya ve yok
edilmeye mahkum olan ve böylece mümkün adını alan her şeyi yaratan ve yok eden
ancak Allah'dır. O'ndan başka yaratıcı yoktur. İşte mümkünatı yaratıp yaşatmaya
ve yok etmeye gücü yetmeyen bir zat ise Allah olamaz. Bunun için ikinci bir
İlah'ın varlığına asla imkan yoktur. Çünkü iki İlah düşünüldüğü takdirde,
bunlardan biri kendi başına mümkünatı yaratmaya kadir ise, diğeri fazladan olmuş
olmaz mı? Fazladan olan yahut aciz bulunan bir zat ise nasıl Allah olabilir? Bu
bakımdan akıl sahibi hiç kimse, Allahü Teala'nın zat ve sıfatlarında eşit ve
benzeri bulunmadığından, bir olduğundan şüphe etmez. Birden çok yaratıcıların ve
mabudların varlığına inanan milletler ise, akla ve hikmete aykırı bir inancın
esiri olmuştur. Böylece gerçeği anlama bakımından büyük bir cehalet içinde
kalmışlardır.
21- Hayat: Dirilik demektir. Allah kendi şanına mahsus bir
hayat sıfatı ile vasıflanmıştır. Allah'ın ilim, irade ve kudret sıfatları ile
vasıflanmasının bir gereği olarak hayat sıfatı da vardır. Hayatı olmayan bir
şey, bilmekten, dilemekten ve yapabilmek gücünden yoksun olur. Bu ise, yaratıcı
için büyük bir noksandır.
Bu sıfatlardan mahrum olan bir varlık, kendi
kendine hiç bir şey yaratamaz. Hele bilgi, düşünce, dileme ve güç sahibi olan
varlıkları yaratmaya asla kabiliyetli bulunamaz. Çünkü hiçbir eser,
yaratıcısında bulunmayan bu gibi vasıfları taşıyamaz. Onun için doğa adı verilip
gerçekte ilim, irade ve kudretle nitelenmeyen ve varlığı nesnelere bağlı olarak
düşünülüp, onun dışında varlığı bulunmayan şuursuz bir varlık asla bir yaratıcı
sıfatını taşıyamaz. Özellikle böyle bir varlık, akıl, irade ve kudret sahibi
milyarlarca yaratığın mucidi hiçbir şekilde olamaz.
Sonuç şudur ki, kainatın
yaratıcısı olan Allah, Hayat sıfatı ile vasıflanmıştır. Hayyü'l-Kayyûm'dur. (Hem
kendisi diri hem de her şeyi dirilten ve ayakta tutandır.)
22- İlim: Bilmek,
idrak etmek sıfatıdır. Allahü Teala ilim sıfatı ile vasıflanmıştır. O'nun ilmi,
yaratıkların ilmi gibi basit ve sınırlı değildir, bütün kainatı çevreler. Allah
her şeyi bilir. Onun bilgisinden hiçbir zerre hariçte kalmaz. Hiçbir varlık da
düşünce ve hareketini Yüce Allah'dan saklayamaz. Zira her şeyi bilmeyen, her
hareket ve düşünceden haberi olmayan bir varlık Allah olamaz, bu kadar güzel ve
acaib nesneleri meydana getiremez, bu kadar yaratığı idare edemez.
Allah'ın
böyle her şeyi bildiğini güzelce düşünüp doğrulayan bir insan, elbette daima
uyanık bulunur, her söz ve hareketini bir edeb üzere düzenler. Fena sözler
söylemez, fena işler düşünmez, başkasına sarkıntılık etmez, hiç bir kimsenin
görüp bilmeyeceği bir yerde bile Allah'ın buyruklarına aykırı bir iş yapmaz.
Çünkü her yaptığını bilen Yüce Allah'ın varlığına imanı vardır.
23- İrade:
Dileyebilmek, ihtiyar edebilmek sıfatıdır. Yüce Allah irade sıfatı ile
vasıflanmıştır. O'nun iradesi ezelîdir. Allah yaratacağı şeyleri bu irade sıfatı
ile hikmetine göre meydana getirmeyi diler ve dilediği şey mutlaka olur. O
dilemedikçe hiç bir şey vücuda gelmez. Hiç bir şey kendiliğinden var olmaz ve
kendiliğinden yok olmaz. Ancak Allah'ın dilemesiyle var olur ve yine O'nun
dilemesiyle yok olur.
Allah bütün bu kainatı ezelî olan iradesi üzere
yaratmıştır. Yaratılmış şeylerin milyonlarca cins ve nevilere, ayrı ayrı
vasıflara sahib olması, çeşitli özellikleri taşımış olması, hele bir topraktan,
bir sudan, bir havadan yararlanan sayısız ağaçların, ekinlerin, meyvelerin
çiçeklerin ve canlıların başka başka renklerde ve tadlarda meydana gelmesi ezelî
bir iradenin neticesinden başka değildir.
İşte bütün bunlar, Allah'ın irade
sıfatı ile vasıflı bulunduğuna birer şahiddir. Yüce Allah hakkında mecburiyet
düşünülemez; O, her şeyi kendi dilemesiyle yaratır. Hiç bir şeyi yaratmaya veya
yok etmeye mecbur değildir. Mecburiyet bir acizlik halidir ki, Allah'ın şanına
uygun olmaz.
"Allah dilediğini hemen yapar." (Hûd: 107)
24- Kudret: Güç ve
kuvvet manasında bir sıfattır. Ezelî ve ebedî kemal üzere bir kudret Allahü
Teala'ya mahsustur. Allahü Teala her mümkün varlık üzerinde dilediğini yapmaya
kadirdir. Onları yaratmaya ve yok etmeye güçlüdür. O'nun kudretine nihayet
yoktur. Bu büyük kainat, O'nun kudretine çok açık ve kuvvetli bir
şahiddir.
Yüce Allah dilerse bir anda binlerce alemi yoktan var eder ve
dilerse onları bir anda yok eder. Çünkü dilediğini bir anda yerine getiremeyen,
istediğini yapamayan bir varlık kainatın İlah'ı olamaz.
Yüce Allah'ın bu
büyük kudretini iyi düşünen bir mü'min, O'nun büyüklüğü önünde eğilir, O'nun
kudretinden titrer, O'nun kutsal emirlerini yerine getirir ve yasaklarından
sakınır.
"Allah her şeye kadirdir."
25- Semi': İşitme kuvvetidir. Allah,
Semi' (işitme) sıfatı ile vasıflanmıştır. O'nun işitmesi, yaratıkların işitmesi
gibi noksan ve hudutlu değildir. Yüce Allah her şeyi vasıtasız olarak işitir,
ancak vasıtalardan ve vasıtalar vasıtasiyle işiten de O'ndan başkası değildir.
O, gizli ve aşikar söylenenlerin hepsini işitir, hiçbir şey O'nun işitme
sıfatının dışında kalamaz. Kullarının dualarını ve zikirlerini, gizli-aşikar
dilek ve yalvarışlarını işitip kabul eder ve onları mükafatlandırır. Yüce
Allah'ın böyle her şeyi işittiğine iman eden uyanık bir insan, daima güzel
konuşur, her zaman Allah'ı anar, O'nu yüceltir. Her sözünü ve işini Allah'ın
rızasına uygun yapar.
26- Basar: Görme kuvveti demektir. Yüce Allah kendi
şanına uygun bir halde Basar (görme) sıfatı ile vasıflanmıştır. Allah alet ve
vasıta olmaksızın her şeyi görür. Fakat alet ve vasıta ile görenlerin
gördüklerini de görür. Her gözden gören O'dur. Bazı şeyleri görmesi, diğer
şeyleri görmesine engel olmaz ve O'nun görmesinden hiç bir şey gizli kalmaz. En
karanlık gecelerde, karıncaların ve daha küçük yaratıkların kımıldamalarını,
hareketlerini görür ve bilir. Şübhe yok ki, görememek ve bilememek büyük bir
noksanlıktır. Böyle noksanlıklara sahib olan kör kuvvetler, İlah ve yaratıcı
olamazlar. Yüce Allah ise böyle bütün noksanlıklardan beridir ve bütün kemal
sıfatları ile vasıflanmıştır.
Kalbi iman dolu bir insan, Yüce Allah'ın
kendisini görüp gözetmekte olduğunu bilir ve üzerinde düşünür. Böylece durumunu
düzeltir, edebe aykırı hiçbir harekette bulunmaz, melekler gibi temiz bir hayat
içinde yaşamaya çalışır durur.
"Biliniz ki, Allah bütün yaptıklarınızı
görür." (Bakara: 233)
27- Kelam: Bir manayı belirten, bir maksadı anlatan söz
demektir. Yüce Allah Kelam sıfatı ile de vasıflanmıştır. O'nun kelamı (sözü)
harf ve sesden beri ve kadîmdir (başlangıcı yoktur.)
Yüce Allah, kendi kadîm
kelamını, dilediği zaman şanına uygun bir şekilde meleklerine işittirir,
bildirir ve anlatır.
Allahü Teala'nın peygamberlerine dilediği şeyleri vahy
ve ilham etmiş olması da bu kelam sıfatının bir tecellisidir. Semavî kitablar
hep bu Kelam sıfatı ile meydana gelmiştir. "Kelâm-ı Kadîm" dediğimiz Kur'an-ı
Kerîm de bu sıfatlarla Peygamberimize inmiş ve asırlardan beri hidayet
rehberliği yapmıştır.
28- Tekvîn: Var etmek, yaratmak manasınadır. Bu da
Allah'ın bir sıfatıdır. Yüce Allah bu tekvin sıfatı ile dilediği herhangi bir
şeyi yoktan var eder veya var iken yok eder.
Yüce Allah'ın bu alemleri
yaratıp yok etmesi, kullarını yaratıp yaşatması, onları beslemesi sonra da
öldürüp başka bir aleme onları götürmesi, hep bu tekvîn sıfatının tecellisi ile
olur.
"Allah bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona "ol" der, o da oluverir."
(Yasin: 82)
29- Yüce Allah'ımızın kutsal sıfatlarına ait verdiğimiz bilgiye
bir özet yaparak deriz ki: Yüce Allah'ın varlığı ve birliği büyüklüğü ve
kudreti, ezelî ve ebedî oluşu ve diğer yüce sıfatları apaçıktır. Bunları inkar
etmeye, düşünüp de doğrulamamaya imkan yoktur.
Bir düşünelim: Bu kainatta hiç
bir şeyin kendiliğinden var ve yok olamayacağını kendiliğinden
kımıldanamayacağını ilim ve fen haber vermiyor mu? Biz ise, milyonlarca alemin,
milyonlarca parlak yıldızların varlığını, bunların hareket ve sükun hallerini
görüp biliyoruz. Artık bunları var eden ezelî ve ebedî eşsiz bir Allah'ın
varlığından nasıl şübhe edilebilir?
Yine biliyoruz ki, bilgisi olmayan,
kudret ve iradesi bulunmayan bir şeyin, bir gaye ve hikmete yönelik birtakım
güzel ve üstün eserleri var etmesi mümkün değildir. Oysa ki biz bu alemde her
neye bakacak olsak, onun bir gayeye, bir hikmet ve düzene bağlı bulunduğunu
görürüz. En büyük varlıktan en küçük varlığa varıncaya kadar bakılırsa, bunların
öyle gelişi güzel bir raslantı eseri olmadığı görülüyor, bunların boşuna
yaratılmadığı anlaşılıyor. Bu varlıkların her birinde üstün bir sanat ve letafet
eseri, bir irade ve ihtiyar alameti görülmüş oluyor.
Artık bu kadar yararlı
olan bu güzel eserlerin, ilim, kudret ve hikmet sahibi olan ezelî bir yaratıcıya
muhtaç olmadığını kim söyleyebilir?
Şimdi biz, bütün bu dış alemdeki
varlıklardan bakışlarımızı çevirip kendi nefsimize ve duygularımıza bakalım.
Vücudumuzun her parçası ve hücresi, vicdanlarımızın bütün duygu ve kavramları,
şanı çok yüce olan büyük bir Allah'ın, yaşatıp rızık veren bir yaratıcının
varlığına daima şahidlik edip durmuyor mu?..
O halde şübhe yok ki, kendi
varlığını ve sorumluluğunu yitirmedikçe, hiç kimse, Allah'a iman inancından, bir
yaratıcının var olduğu düşüncesinden asla yoksun olamaz.
"Gökten ve yerden
size rızık veren Allah'dan başka bir yaratıcı var mı?"